Afyonkarahisar Belediye Meclisi Üyeleriyle Konuşma
Belediye binasında verilen ziyafette Belediye üyelerinden Hafız Bekir Efendinin söylevine cevap olarak söylenmiştir.
Efendiler!
Karahisar’ın saygıdeğer halkını temsil eden belediye heyetiyle bu gece burada bulunmaktan mutlu ve memnunum ve Karahisar belediyesiyle huzurda olanları ve Karahisar halkını saygıyla selâmlarım. Karahisar’ın düşmanın eziyetlerine düşmeden önceki bir günü hatırlıyorum. Yine burada, bu dairenin içinde; şu odada saygıdeğer Karahisar halkıyla karşı karşıya dertleşmiştik. O günkü üzücü durumu tamamen hatırlamaktayım. O zaman düşman Karahisar’ı işgal edebilecek bir durumda ve ordumuz henüz buna engel olamayacak bir yerde idi. Halk, durumu yüzümün aldığı durum ile benden anlamak istiyor, ben gerçeği açıklamaktan kaçınmaya çalışıyorum. Bakışlarımızın karşıt manalarında gelecek felâketin endişeleri okunuyordu. Ağzımdan teselli veren kelimeler dökülmekle beraber suçsuz halk benim çehremden, kararsızlığımdan, tavır koymamdan gerçeği sezmişti. Ancak buna rağmen sağlamdı, iman kararı ile kaderine boyun eğiyordu. O alın yazısı ki, bu beldenin Yunanın pençesine düşmesiydi. İşte bu beldenin halkı o zaman onu sağlamlıkla karşılamıştı; bunu sonra fiili olarak ispat etti. Bu belde geçici bir zaman için bizden ayrı kaldı. Buna rağmen zehirli çember içindeki kardeşlerin inat etmesini ve yüksek duygularını öğreniyorduk. Düşmanın her türlü baskıya, zalimliğine rağmen halkın yine vatansever duygularını göstermekten çekinmediklerini öğrenmekle iftihar ediyordum. Sonunda bu kıymetli beldeyi düşmandan kurtarmak ve düşmanı vatandan atmak zamanı gelmişti. Son taarruz gerçekleşti. Karahisar ve Karahisar’ın fedakâr ve sevgili halkına, aylarca düşmanın eziyetini çeken cefakâr halkına bir an önce kavuşmak için bu şehre girdim. Ancak kendileriyle o zaman görüşemedim.
Düşmanı takip etmek mecburiyeti burada kalmaya engel oluşturuyordu. O günden bugüne kadar saygıdeğer Karahisarlılarla yakından görüşmeyi çok derin özlemlerle istiyordum. Yazık ki birtakım engellerin araya girmesiyle bunda başarılı olamadım. Sonunda bugün Karahisarlıların içinde bulunmakla, o arzu ve özlemimin gerçekleştiğini görmekle çok ateşli gösteriler bende saygılar, sevgiler, duygusallıklar meydana getirdi. Bugün saygıdeğer Karahisar halkına açıkça teşekkür etmiştim, şükranlarımın bir defa daha halka ulaştırılmasını burada Yüce Heyetinizden tekrar rica ederim. Bekir Efendi’nin geçmişe ait düşünceleri o zamanki durumlarına dair yargılamalar çok faydalanmaya ve verim almaya değerdir. Bu gerçekleri bu kadar açıklıkla ve kuvvetle gören, geçmiş ile bugün arasında bu kadar güzel karşılaştırmalar yapan Efendiye teşekkürü borç bilirim. Öncelikle kendi şahsi duygularını göstermiş, ikinci olarak halkın duygularına etkili ve güzel sözle tercüman olmuştur. Ve söylediği sözlerde bilinmesi gereken gerçeklerden etraflıca haberli oluşu övünmeye değerdir.
Gerçekten bütün millet fertleri ve bütün halk bu gerçekleri tanıdıktan, milletin çektiği acıları ve gördüğü felâketleri böyle anladıktan, kurtuluş yolunu böyle açıklıkla anladıktan sonra o kara günlerin geri gelmesine imkân ve olasılık yoktur. Ben milletin bir kişisi sıfatiyle sizlerde bu bilgi ve anlayışı görmekle mutluluklar içindeyim. Bekir Efendinin açıklaması sırasında hakkımda gösterdikleri övgü dolu sözlerden dolayı özellikle teşekkür ederim. Her zaman tekrar etmek zorunda kalıyor ve tekrarı da yararlı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir girişimde önayak olmuşsam bu hizmet ve girişimin ana kaynağı saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve talihine varlığımı ve hayatımı harcayacağım aziz milletime, sizlere aittir. Efendiler, bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, olağanüstü işler yapmaya yetenekli kahramanlar bulunabilir. Ancak öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar, ola ki bir genel duygunun nedeni, ifadesi, temsilcisi olsunlar. Ben milletimin fikirlerine ve duygularını yakından haber almaktan, aziz milletimde gördüğüm yetenek ve ihtiyacı ifadeden başka bir şey yapmadım. Onun bu yetenek ve duygularından övünürüm. Milletimdeki bugünkü zaferleri doğurabilecek kuvveti görmüş olmak, bütün mutluluğum işte bundan ibarettir. Bekir Efendi tarihi bir temel üzerinde güzel söz ettiler. Bazı cihangirlerden, fatihlerden söz ettiler.
Gerçekten tarihî olayları bu şekilde incelemekten, kahramanlar ve cihangirleri tarihi olaylarla karşılaştırarak doğacak faydalar pek çoktur. Ben de bu noktadan şunu söylerim ki, tarihte şanlar, şöhretler kazanmış pekçok insanlar milli noktadan fazilete sahip değildir. Örneğin gerçekten askeri kuvvet sahibi olan, Moskova’ya kadar giden, yangınlar harabeler üstünden Fransız ordusunu sürükleyip eriten Napolyon’u düşününüz. Onun hareketleri Fransız milletinin gerçek ve milli yararlarına değil, kendi dünyayı sarma emellerini doyurmak içindi. Bunu doyurmak için Fransa’nın milyonlarca seçkin evlâdını eritti ve sonunda hepinizin bildiği sona uğradı. Bizim Osmanlı tarihindeki en büyük ve şanlı görülen hareketleri de aynı noktadan inceleyebilir, aynı içerikte karşılaştırabiliriz.
Mustafa Kemal Paşa, burada Fatih’in geniş ölçüdeki batı siyasetini, Selim’in doğuda ve güneyde yapmak istediği siyaseti ve Kanuni’nin her iki siyaseti birleştirerek takip ettiği cihangirane siyaseti, etrafiyle ve bütün tarihi delilleriyle söz konusu ederek bunlarda milletin gerçek yararına aykırı ve zararlı olan içerikleri, bu şanlı seferler yüzünden uzak ve yabancı topraklarda milyonlarca vatan evlâdının harap olup gittiğini anlattıktan sonra sözlerine devam ederek şöyle demiştir.
Efendiler!
Millet olmuş sosyal topluluklar, birer hükümet kurma mecburiyetindedirler. Lâkin bu mecburiyet, toplumun kendisini koruması içindir. Hükümetlerin kuruluş amacı, kavramı bundan ibarettir. Halbuki bizim eski hükümetlerimiz bunu düşünmediler, hükümetlerimizin başındakiler doğuda ve batıda hızlı hareketler yaptılar, yalnız dış siyasetler yapmak istediler. Halbuki dış siyaset bir toplumun iç oluşumu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç oluşuma dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç teşkilâtı ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o oranda güçlü ve sağlam olur. Halbuki Osmanlı hükümdarları asla dış emellerini, dış siyasetlerini doğunun ve batının uzak iklimlerine yapılan o zararlı maceralarını milletin ihtiyaçları ve iç kuruluşlarına göre yapmadılar; bunun için bütün o seferler zayıf sonuçlar verdi. Sonunda ne o dış emeller tekrarlandı, ne de iç durumda bir yerleşme meydana geldi. Bütün tarihi devirlerde çeşitli milletlerde, çeşitli insanların yaptığı hareketler hep bu şekilde incelenebilir ve düşünülebilir. Böyle devletlerin sonu yok olmaktır. Nitekim Osmanlı devleti de, milleti değil şahısları düşündüğü için, milletin hayatına ait ihtiyaçlarını karşılamak değil, şahısların şan ve tutkularını doyurmak ile hareket ettiği için düşmeye ve sönmeye başladı. Sonunda insanlık mezarına gömüldü. Milletimiz bu kadar sarsıntılardan sonra, asırların bu kadar yıpratmalarından sonra, sonsuz yoksulluklara rağmen yeniden uyanmış, iman kararı ile yeniden ayağa kalkmış, bitmiş Osmanlı devleti yerine yeni Türkiye devleti halinde varlığını göstermişse, bu, milletimizin kendi hukukuna, kendi hâkimiyetine, kendi benliğine sahip olmasından, hukukundan ve milli yararları dışındaki emellerden çekinerek yürümesinden meydana gelmiştir. Milletimiz aynı yolda yürüdükçe gerçekten sonsuz olacağına şüphemiz olmamalıdır. Bu yolda yüründükçe şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da Cenab-ı Hakk’ın lütfu bizimle beraber olacaktır.
Benim şahsî olarak kuvvet ve kudretim, halkın bana gösterdiği güvenden ibarettir. Bu güven devam ettikçe ben de bu güvene lâyık olmakta devam edeceğim ve geleceğe bu karşılıklı güvenle hep beraber yürüyerek inşallah çok az zamanda millete rahatlık ve mutluluk verecek olan büyük amacımıza varacağız.
Hâkimiyet-i Milliye, 02.04.1923