Anayasa Kanunu Nedeniyle

Efendiler! Sanıyorum ki bu yedinci maddenin hükmünü daha önce var olan ve fakat kabul edilmemiş olan bu esasın varlığı tespit etmekteydi. Yani, meslekî temsil yöntemiyle ilgili bir maddedir. Halbuki yüce heyetiniz o ilkeyi reddetmiştir. Gerçekten tüm meslek erbapları temsil edilecek şekilde bir seçim yapılmış olsa 800, 1000 kişilik muazzam bir meclis meydana gelecekti. O kadar büyük bir Meclis’in uygulama yetkisi ile görev yapması olağanüstü zor olduğundan yedinci madde konulmuş. Bana kalırsa, madem ki bu meslekî temsil maddesi reddolunmuştur, o halde artık bu yedinci maddeye de gerek kalmamıştır1 (çok uygun sesleri, alkışlar).

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendim, Hüseyin Avni Beyin konuşmasına göre 8’inci madde Yüce Meclisiniz’in hak ve yetkisini sınırlıyordu. Efendi hazretlerinin demecine göre de buna esasen gerek yoktur. Çünkü birinci maddede Yüce Meclis’in yetkisi açık bir şekilde işaret edilmiştir. Bana kalırsa, her iki görüş de doğru değildir. Bir defa, birinci maddedeki ifadenin anlamı hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna dairdir. Fakat ondan sonra da halkın geleceğini bizzat ve fiilen yönetmesine dayanan bir yönetim şeklinin de takip edileceği söyleniyor. Bundan dolayı halkın geleceğini kendisinin üstüne alınmasında son derece kapsamlı bir anlam vardır. Bunların her birini ayrı ayrı belirlemek ve sınırlamak gerekir ve bu belirleme ve sınırlamaya başladığımız zaman bunun başlangıcı Yüce Meclis’inizdir. Onun için Yüce Meclis’inizin bile yetkisinin son derece açık bir şekilde bütün milletçe bilinmesi gerekir; yoksa mutlaka ve kayıtsız şartsız kelimesi ile başlayan cümle Yüce Meclis’inizin yetkisini ifadeye yeterli değildir.

Bir de Yüce Meclis’inizce kabul edilmiş bir esas ilke vardır ki; o da var olan kanunlar yerine yenisi konulmadıkça diğerleri geçerlidir. Bundan dolayı öteden beri var olan ve görülen Kanun-û Esasî kanunları içerisinde yer alan herhangi birinin yerine diğer bir madde konulmadıkça, veyahut genel kurulu yerine yeni bir Kanun-u Esasî konulmadıkça hükümleri kalıcıdır. O halde birinci maddenin varlığıyla yetinirsek sekizinci maddede Yüce Meclis’inizin yetkisini sınırlayan konuların hiçbirisi var olamaz. Bunun var olmayacağını anlamak için sekizinci maddede Yüce Meclis’iniz bu madde içeriğine göre genel kanunlar konulmasına yetkilidir. Halbuki var olan Kanun-u Esasî’ye göre Meclis’in Kanun-u Esasiyi tamamen değiştirmeye ve bozmaya bilmem ki yetkisi var mıdır? Olay Meclis-i Mebusan’ın Anayasa kanunlarını, üçte iki çoğunluğun karar vermesi şartiyle değişikliğe yetkisi olduğuna ait bir işaret vardır. Fakat Kanun-u Esasiyi tamamen yıkarak yerine diğer bir Anayasa koymaya yetkisi var mıdır? Halbuki Yüce Meclis’iniz, aynı zamanda bir kurucu meclis yetkisine sahiptir. Var olan Anayasa’yı kaldırır, yerine yenisini koyabilir. Bundan dolayı bunu ifade etmek gerekir ve bu sanıldığı gibi Yüce Meclis’inizin aynı zamanda bir de Kurucu Meclis anlamında olduğunu da tamamen ispat ediyor. Ondan sonra antlaşma ve barış sözleşmesi, vatan savunması ilânı, yani savaş ilânı gibi yetkilerin, var olan Anayasa’da kime ait olduğunu biliyorsunuz. O kanuna göre kime ait ise bu madde o ait olmayı açıklar.

Halbuki sanıyorum ki milletin gerçek vekillerinden oluşan Yüce Meclis, artık bu yetkileri bir şahsa bırakmak istemiyor. Kendi yapmak ve tamamen üzerine almak istiyor. Bunu ifade etmezsek; henüz kanunlarının bir çoğu carî Kanun-u Esasiye göre Kanunu değiştirmeye cesaret bulamayız. Bundan dolayı bunu ifade etmek gerekir (Alkışlar). Avni Bey diyor ki, bunun gereği yoktur. Ancak vekillerin hukuk ve yetkilerini belirlemeli ve sınırlamalı. Efendiler, vekillerin görevlerinin belirlenmesi, sınırlaması konusu son derece basit ayrıntılardan ibarettir. Onu istediğiniz gibi yapabilirsiniz. Hatta talimatla bile yaparsınız. Bunun için böyle esas kanunlarda kanun koymaya bence gerek yoktur. O her zaman elinizdedir. Fakat Yüce Heyetiniz’in mahiyet ve yetki genişliğini belirleyecek esasları koyarsanız diğerlerini her zaman yapmak elimizde olur. Bence bu madde doğal olarak gereklidir ve Heyet-i  Vekile’nin görevlerini açıklayacak şeyleri basit talimat derecesinde yapabilirsiniz1.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Hüseyin Avni Bey, bu maddeye eklettirmek istediği yahut maddeyi değiştirmek istediği konusunda son derece önemli ve esaslı bir noktaya değinmişlerdi. Hilâfet Hukuku ve Padişah Hukuku, -sanıyorum ki kendileri burada ya hazırdı, yahut değildi- gizli bir oturumumuzda bu konuya dair sözlerimizi ve görüşümüzü saklı bulundurmaya Yüce Meclisiniz özellikle karar vermişti. Şimdi Beyefendi nişandan söz ediyor. Rütbeden bahsediyor, bilmem neden bahsediyor. Bunları kim verecek, ben diyorum ki bugün bunları açık bir ifade ile söylemek uygun değildir. Bir prensip olarak Hilâfet ve Saltanat makamını kabul ediyoruz.
Bunu kabul ettikten sonra Efendiler, İslâm şeriatı gereği ve tabiat gereği ona birtakım haklar ve yetkiler vereceğiz. Fakat istiyor musunuz? Bunları bugün konuşmaya karar verelim (hayır sesleri). Bugün konuştuğumuz ona vermeyeceğimiz şeylerdir. Burada vermemek istediğimiz şeyleri söz konusu ediyoruz. Fakat vereceğimiz ve vermek istediğimiz şeyleri söz etmenin zamanı değildir2.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Başkan Bey, ben de Hükûmet adına bir şey anlamak istiyorum, izin verilirse. Yapılması irade-i seniyye’ye ait olan her şey Yüce Meclis’e gelecektir, buyuruluyor. Bir defa bugünkü durumumuza göre hangi konuların irade-i seniyye’ye sunulması gerekecektir ve hangisi gerekmeyecektir. Bu belli değildir. İkincisi bugün uygulamaları ve yürütmeyi sorumlu kişiler yapmaktadır. Örneğin, kaymakam tayini gibi, mutasarrıf tayini gibi, elçi tayini gibi vesaire. Bunları Bakanlar Kurulu’ndan hemen kaldırıyorsanız; öncelikle Bakanlar Kurulu’nun görüşünü dinlemenin yararlı olacağı inancındayım. Çünkü kaydü şartla belki bu dakikadan itibaren ben de içinde olduğum halde Heyet-i Vekile görevine devam edemez. Bu kaydü şart altında sorumluluk yüklenemez. Belki Yüce Heyetiniz içerisinde örneğin Hüseyin Avni Bey arkadaşımız vardır ki bu kayıtlar ve şartlar ile Hükûmeti yüklenmeye cesaret edebilir.