Basın ve Haberleşme Genel Müdürlüğü’nün İşleri Hakkında

Efendiler, çalışması yüksek huzurunuzda söz konusu olan Basın ve Haberleşme Genel Müdürlüğü, Yüce Heyetiniz kararıyla, Başkanlığın yönetimi altına verilmiş bir kuruluştur. Bundan dolayı, bu Genel Müdürlüğün bütün uygulamalarından ve hareketlerinden ve girişimlerinden sorumlu olan makam, Genel Müdürlük makamı değil, Başkanlık’tır. Bundan dolayı, o başkanlık makamını işgal eden ben; bu itibarla söz konusu olan işler hakkında, açıklama yapanlarla, açıklamayı dinleyen yüce heyetiniz arasında, oluştuğunu zannettiğim bir iki yanlış anlamayı yok etmek için, bir iki kelime söyleyeceğim.

Sanıyorum, yanlış anlamanın en büyük kısmı iki noktada toplanıyor ve o kadar büyük toplanıyor ki, anlayış şekline göre, bütün değerli üyelerin fikri karışıklığa düşebilir. O noktalardan birisi, büyük devletlerden birisinin, bütün haberleşme araçlarını Hükûmetimizin emrine vermiş ve fakat bundan yararlanılamamış olmasıdır.

Efendiler, bu konu hakkında Meclis’te açıklamalarda bulunan arkadaşlar, bu noktaya temas eden sözlerini muhtemelen biraz kuvvetli söylemiş oldukları için, fikir de o kadar kuvvetli ortaya çıkmış oluyor. Gerçekte konu anlatıldığı gibi değildir. Efendiler, gerçekten Avrupa’da bulunan İstanbullu bir genç arkadaşımız Ankara’ya gelmek istemiş ve buraya gelinebilen yol ne ise, o yol üzerinden yürüyerek Ankara’ya gelmiştir. Yol üzerinde büyük ve önemli bir Avrupa başkentine uğradığı sırada, zaten orada bulunan birtakım arkadaşlarımızla görüşmüş ve ondan sonra buraya gelmiştir. Ben bu arkadaşla bizzat görüştüm. Bana oradan mektuplar getirmiştir ve o mektupların muhtevasına dair kendisi de sözlü bazı bilgiler vermiştir. Fakat bu şahıs bana öyle bir şeyden söz etmemiştir. Bu şahıs kendi bakış açısından, Avrupa Basını hakkında bazı düşünceler ileri sürmüş olabilir ve bundan dolayı burada bulunan ve ilgili olan arkadaşlarımızla da bir proje yapmış olabilir. Fakat söylenilen söz, büyük devletlerden birinin bütün haberleşme araçlarını bizim emrimize vermesidir ki, böyle bir konu yoktur ve önemli değildir. Bu kadar önemli olsa, yalnız o zaman Genel Müdür olan kişinin değil, özellikle benim bilgim olması gerekirdi.

Efendiler, söz konusu olan projeyi gördüm. Bunun yapılabilmesi, demin Genel Müdür Beyefedi’nin çok güzel ifade ettikleri gibi, bir noktaya bağlı idi. Öyle görülüyor ve gerçekten o nokta kilit noktasıdır ki, o sağlanmadıkça bütün proje ve bütün vaadler anlamsız kalır. Halbuki o noktayı bize bütün haberleşme araçlarını vermeyi vaad ettiğini söylemiş olduğunuz devlet kabul etmemiştir. Bundan dolayı konunun aslını bu şekilde düzeltmek gerekir, böyle bir şey yoktur.

İkinci nokta efendim, bir Amerikalı buraya gelmiş, kırk dört milyon okuyucu kazandıran bir anlaşma yapmış, böyle bir anlaşmanın yapılabilmesi için mutlaka benim onaylamam ve mutlaka benim haberdar olmam gerekirdi. Benim bilgim ve rızam olmadan, onayımı almadan, benim emrim altında bulunan Genel Müdür böyle bir anlaşma yapamaz. Yalnız buraya gelen bir Amerikalıyı ben hatırlıyorum. Gerçekten son derece değerli Amerikalı bir muhabir buraya geldi. Öyle bir zamanda geldi ki, o zaman daha Basın Müdürlüğü olmadığı gibi, Meclis de açılmamıştı. O kişi Meclis’in açılış zamanında burada bulundu. Bu muhabir benimle görüştü. Birçok sorular sordu. Kendisine gereken cevaplar verildi. Özellikle burada Meclis’in açılışını vesairesini gördü ve gerçekten değerli bilgiylerle buradan İstanbul’a döndü ve bütün gözlemlerini ve buradan aldığı gerçekleri de yayınladı. Fakat bizimle böyle içten bağlantıda bulunduğu için, yine o Amerikalı, Amerika Hükûmeti’nin İstanbul’da bulunan siyasî memurları tarafından uzaklaştırılmıştır. Ancak buraya Amerikalı muhabir adı altında bizim İstanbullu beylerden birisi gelmiştir (gülmeler). Eğer söz konusu olan Amerikalı ise, bu, Amerikalı değildir. Bu, bir arkadaştır ve buraya Amerika muhabiri sıfatiyle gelmiştir. Bunu hatırlıyorum efendim. Hastalığım zamanında idi, beni ziyarete geldi, kendisiyle görüştüm, bir iki gün sonra, bu kişi ne için buraya gelmiştir dedim. Benim ile bir röportaj yapmak isteği söz konusu olmuştu. Rahatsızlığım buna engel olduğu için yazsın göndersin dedim. Gerçekten arkadaşlardan birisi buna aracılık etti. Birkaç şey sordu, cevap verdim ve buradan gittiğini işittim. Bundan dolayı böyle bir anlaşma da yoktur. Gerçekten böyle bir anlaşma yapılmış ve yararlanılmamış ise, cidden ilgili olanlar hakkında Yüce Meclis’in dikkatini çekmeye değer bir nokta olurdu. Fakat böyle bir şey yoktur Efendiler. Esasen bu konu hakkında çok söz söylemek istiyorum. Fakat madem ki başlandı, bir iki noktasını daha açıklayayım:

Önceki gün bu konu hakkında açıklamada bulunan arkadaşlarımızdan birisi, özellikle dinin ikna kuvvetinden düzenli olarak yararlanılmadığını bildirmişlerdi. Efendim, Genel Müdür Beyin bir parça söyledikleri gibi, Din İşleri Bakanlığı’nca bütün mahallelerdeki müftü, kadı ve diğer ileri gelenlere, genel belli tebliğler yapılmıştır. Her yerde, camilerde halkı aydınlatmak ve uyarmak için vaaz ve öğütler verilmesi hakkında emir verilmişti ve gerçekten, her tarafta camilerde vaaz ve öğüt verilmiştir. Burada kendi arkadaşlarımızın yapmakta oldukları çalışma ve uyarıları da kulaklarımızla işitiyoruz ve bundan pek çok yararlar sağlanılmıştır. Konya’da, Sivas’ta, Kayseri’de birçok yerlerde bu çalışma şekli sonucu son derece başarılı olunmuştur. Bundan başka ilim sınıfına giren birçok arkadaşlarımız vardır ki tabiî elinde bayraklar olarak değil, sadece bu neden ile, tarafımızdan, aydınlatmak ve uyarmak için memur edilmişler ve memleket içerisinde dolaşmaktadırlar.

Efendim, âlimlerden başka diğer birçok arkadaşlarımız vardır ki memlekette ve halkın içinde uyarmak ve aydınlatmak ile meşgul olmaktadırlar. Efendiler, sahil bölgesine çok önem verilmiştir. Özellikle arz ederim. Sadece sahil üzerinde batıdan tâ Trabzon’a, doğuya kadar halk içinde çalışmak üzere özel şekilde gönderilmiş arkadaşlarımız vardır. Efendiler, yalnızca Genel Müdürlük makamında bulunmuş olan bir arkadaşımın bunları tamamiyle bilmemesi akla gelmiş olabilir. Çünkü birçokları başkanlık makamınca gönderilmiştir. Veyahut bazı bakanlıklarca gönderilmiştir. Bilirsiniz, halkın aydınlatılması ve uyarılması konusu o kadar geniştir ki bunu yalnız bir şube ve bir müdüriyete yüklemek ve oradan çıkmasını beklemek doğru değildir. Bütün araçlarımızdan yararlanarak uyarılarda bulunmak gerekir ki; biz de böyle yapmaktayız.

Bir de, “memlekette basın var mıdır?” denilmiş. Yani memlekette basının olmadığından söz edilmiş. Gerçekten Efendiler, Anadolu’da bir sene önce, altı ay önce, sekiz ay önce basın denecek bir şey yoktu. Bunu hepimiz biliriz. Fakat bugün gerçekten Anadolu’da basın vardır ve bu basın, yine Anadolu’da gerçekleşen çalışmanın sonucudur. Hemen hemen önemli bir merkezimiz yoktur ki orada bir gazete çıkmamış olsun. Demek ki Anadolu’da basın vardır. Bundan dolayı basın gözardı edilmemiştir. Efendiler, bu basının oluşturulması için ilk girişimler yapılmış ve hayata geçirilmiştir. Hayatlarını devam ettirmek için maddî yardım; fakat söz konusu edilmesi gereken en önemli ve gerçek yardım, fikir yardımı olmuştur ki bu da yapılmıştır. Bütün gazetelere nasıl yayın yapacaklarına dair tarafımızdan emir verilmiştir ve işler takip olunmuştur ve bütün basınımız bu çerçevede görev yapmaktadır. Bundan yalnız sözünü tutmayan bir gazete olmuştur. İsmi Yenidünya’dır. Bundan dolayı geciktirme yoktur efendim. Belki Genel Müdürler kısa bir zaman Genel Müdürlükte kaldıkları ve kısa bir zamanda görev yaptıkları için, genel durumu tamamiyle kavrayamayacakları için, ertelenmiş, geciktirilmiş olduğunu zannedebilirler.

Efendim barış antlaşması ve onun tercümesi hakkında da bir kelime eklemek istiyorum. Gerçekten burada araçlar bulunup, basılamamıştır. Konya’ya gönderilmiş. Fakat yayılmasını ben geciktirdim. Çünkü çok önemli bir konuyu yanlış tercüme etmişler ve değiştirerek tercüme etmişlerdir. Bu da yargı hakkı konusudur. Eğer gerçek olduğu gibi tercüme edilirse gayet büyük bir noktaya temas ediyor. Fakat İstanbul’da yapılan tercümeleri oraya aynen vermişler ve o şekilde orada da bu değişikliği yapmışlar. Ben de yayılmasına razı olmadığım için Genel Müdürlük’ten rica ettim, “Tekrar buraya getiriniz, düzeltiniz ve yeniden basınız” dedim. Bundan dolayı yanlış yaptıkları için gecikmiştir.

Efendim sahil propagandası hakkında da birkaç kelime daha ekliyorum: Arkadaşlarımız sahil propagandamızın hiç yapılmamakta olduğundan ve sahilden küçük bir ses gelmediğinden söz ettiler. Bunda da yanlışlık vardır. Efendiler sahil propagandamız vardır, bu pek kuvvetlidir. Hiçbir ses gelmiyor değil, ben yirmi dört saat süresinde yirmi dört tane rapor alıyorum. Arzu buyurursanız bütün bu raporları size havale edeyim, yüce heyetiniz okuyabilirler. Bundan dolayı, Karadeniz sahilimiz son derece uyanmıştır, uçan kuştan bile haber vermektedirler ve oraya uğrayan vapurun hemen içerisine girerler, yapılması gereken şeyleri yaparlar. Efendim sahil propagandamız vardır.

Bir de birtakım el kitapçıklarından söz ediliyor. Birtakım el kitapçıkları hazırlanmış, fakat haftalar geçmiş, basılmamış. Doğru, Genel Müdürlüğün de açıklamaları sırasında işittik ki, gerçekten bizim Basın ve Haberleşme Genel Müdürlüğümüzde basılmak ve yayınlanmak üzere birtakım Bolşeviklere ait kitapçıklar vardır. Yine Beyefendi açıkladılar; Bolşevik nizamnamesi, sonra Bolşevikliğin İslâmiyetle ilgisi var mı yok mu? Ve İstanbul hakkında bazı görüşler ve sonra iki tane destan. Arkadaşlarımızdan birinin son derece değerli olan destanını beraber okuduk, diğerlerine katarak basılması için Karahisar’a gönderdik. Çünkü burada yapamadık.
Bir de diğer bir noktadan söz ediliyor. Efendiler, Avrupa’ya kendiliklerinden giden birtakım kişiler varmış. Örneğin, Londra’da, Paris’te ve Avrupa’nın diğer büyük şehirlerinde çalışıyorlarmış ve yabancılardan para alıyorlarmış ve biz kendilerine ilgi ve yakınlık göstermiyormuşuz. Bu dikkatlerimizi çektiği için açıklamada bulunacağım. Gerçekten Avrupa’da bu memleket ve millet için çalışan birçok arkadaşlarımız vardır ve bu şerefli arkadaşlarımızla da son derece düzenli ve güvenli bağlantımız vardır ve bu arkadaşlar, tarafımızdan verilen emir çerçevesinde görev yapmaktadırlar. Fakat kendiliğinden oraya gitmiş ve yabancıdan para almış ve hayatını bu şekilde sağlayan birtakım insanlar varsa, Londra’da İngilizlerden, Paris’te Fransızlardan, bilmem nerede kimlerden… Zaten öyle adamlara ben iş vermem. Böyle adamlarla bağlantıyı korumakta kararsızım ve bunda, beni hoş görmenizi rica ederim (çok doğru sesleri). Bundan dolayı “Hükûmetin haberi yoktur” sözü söylendi, “Yalnız Basın Müdürü haberdardır”, bu doğru değildir. Çünkü Hükûmetin haberi olmadan bir şey yapılamaz. Eğer Hükûmetin ve benim haberim olmadan, Basın Müdürlüğü görev yapacaksa, o halde bana güvenmenizi rica ederim. Her şeyden haberim olacaktır ve benim bilgim olmadığı halde birtakım şeyler vardır ki, onlar da açık ve onayım altında yapılacaktır ve onaylamış isem, ondan dolayı da beni hoş görünüz.

Efendim diğer bir arkadaşımız, yine aydınlatma ve uyarma konusu dolayısıyla Basın ve Haberleşme Müdürlüğü’nün çalışmasını eleştirdiği sırada, eleştirilerini doğrulamak için demişlerdir ki, örneğin, Afyon Karahisarı’na bir telgraf dört günde gider, sonra Bilecik’e, buradan kalkarsınız, siz oraya gidersiniz, ajans henüz gelmemiş olur. Bunların hepsi doğrudur. Fakat bu konu, doğrudan doğruya telgraf ve posta uygulamalarına ait bir meselesidir. Şimdi telgraf ve posta düzenli işlemiyorsa, bundan dolayı da Basın ve Haberleşme Müdürlüğü’nü eleştirmeye gerek var mıdır? Onu İçişleri Bakanı’ndan sorunuz. Doğal olarak telgrafların hızlı verilmesini sağlarlar. Fakat Haberleşme Genel Müdürlüğü’yle bunun ilgisi yoktur.

Sonra diğer bir konudan söz edildi. Geçenlerde bazı arkadaşlarımız, Basın ve Haberleşme Müdürlüğü’nün çalışmasını kolaylaştırmak ve ona en büyük yardımı yapmak için benimle de görüşerek, özel olarak toplandılar. Fakat bu toplantıları çok devam edemedi sanıyorum, şimdi biraz toplantıları gecikiyor. Toplantının tekrarlanması, doğal olarak isteğe bağlı bir şeydir. Yalnız bu toplantıların bu şekilde gecikmesine bir sebep olduğunu son günlerde haber aldım. Onu da biraz açıklamak isterim. Bu toplanan arkadaşlar, benim görüşüme göre milleti aydınlatmak ve uyarmak için en büyük fikir yardımı yapacaklardır. Fakat sonradan gördüm ki, memlekette yeniden bir teşkilât projesi yapmışlar. Örneğin, burada bir genel merkez ve başka yerlerde diğer merkezler vesaire… Bu, doğal olarak son derece güzel bir şeydir. Fakat tecrübeme göre söyleyebilirim ki, böyle geniş ve araçları az olan bir memlekette ve özellikle bizim memleketimizde, bu gibi teşkilât kolay kolay hayat bulmaz. Bunu hepimiz yaşamıştık. Hem olamaz, hem de her yapılan teşkilâttan mutlaka yararlanmak gerekmez. Onun için dedim ki, diğer cemiyet teşkilâtımızdan yararlanarak bunu yapabiliriz, teşkilâta gerek yoktur. Eğer o arkadaşlarımız bu itirazımdan dolayı toplanmaya devam etmiyorlarsa elbette haksızlık ediyorlar.
Efendim bir de Bakanlık meselesi söz konusudur. Gerçekten ben de düşündüm; bu uyarma, aydınlatma ve propaganda konusu son derece önemlidir, ordu kadar önemlidir, hatta ordudan daha önemli bir konudur. Kısacası ordunun vesairenin bir bakanlığı olur da, onlardan daha önemli olan bu işler neden bakanlık değil Efendiler? Neden bir bakanlığa verilmiyor? Bunların hepsi doğru. Bakanlığın üstünde bir makam varsa onu da yapalım. Fakat sizi temin ederim ki, arzu ettiğimiz bir şekilde işi yürütmeye yetmez. Memlekette propagandayı arzu ettiğimiz gibi yapabilmek, yalnız bir propaganda bakanlığı yapmakla değil, bütün bakanlıkların işlerini hakkıyla düzenlemekle ve bütün bakanlıklar makinesini beraber işletmekle mümkün olur. Bundan dolayı mümkünse bunu İçişleri Bakanlığı’na bağlamalıdır. Çünkü İçişleri Bakanlığı’na bağlarsak, İçişleri Bakanlığı’nın birçok araçları vardır ki, doğrudan doğruya ondan yararlanmak mümkün olur. Örneğin, posta ve telgraf işleri, sonra mülkîye teşkilâtı, mülkîye memurları, mülkîye araçları, sonra örneğin, genel güvenlik haberleşmesi vardır. Bu nedenle belki daha uygun olur. Bildirilerim bundan ibarettir (uygun, uygun sesleri).