Bekir Sami, Hacı Mühittin ve Âşir Beylen Hakkındaki Önerge Nedeniyle

Saygıdeğer Efendiler!

Memleketimizin herhangi bir şekilde zarara uğramasından dolayı Yüce Heyetiniz’in bu derece üzüntü ile ilgi göstermesi, memleketin ve milletin geleceği açısından teşekküre, övgüye değerdir (Alkışlar). Ben de Başkanınız olarak bundan büyük bir mutluluk ve memnuniyet duymaktayım. Gerçekten Millet Meclisi, millete ait olan konularda, milletin hayatına, milletin istiklâline ait olan işlerle yakından ve etkili bir şekilde ilgili olmalıdır. Yüce Meclis’inizin Batı Cephesi’nde ortaya çıkan olaylardan duyarlı olması çok doğaldır. Bunu şimdiye kadar birçok oturumlarda, birçok konuşmalarda çeşitli şekilde göstermiş olmasını da doğal buluyorum. Yalnız bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Söz konusu olan mesele, bir ordunun harp hareketleridir, bir ordunun sevk ve idaresidir.

Bundan dolayı geri çekilme ve yenilme nedenlerinin ortaya çıkarılabilmesi için ilk başvuracağınız yer, yine bu mesleğin ihtisas sahipleri olması gerekir. Halbuki şimdiye kadar ve bugün de bu kürsüden bu sorun hakkında güzel söz eden arkadaşların hiçbirisi sorunun gerçeğine, savaşın nedenlerine değinmemişlerdir. Bunları, her konuşmacının söylediği sözlerle buradan yine size ispat edeceğim. Örneğin, Ali Şükrü Bey arkadaşımız, durumu mantıklı bir şekilde anlatıp açıkladıktan sonra buyurdular ki, Batı Cephesi’ndeki askerî hareketlerin sevk ve idaresinde hata yoktur denilemez, hata vardır. Bu hatayı meydana çıkarmak gerekir.

Efendiler, herhangi bir askerî hareketin, herhangi bir açıdan araştırma ve incelenmesi, onu baştan sona kadar hatalı gösterebilir. Yine aynı askerî hareketin başka bakış açısından düşünülmesi, onu baştan sona kadar dürüst gösterebilir. Bunu, bugünkü ve tarihî olaylar ile karşılaştırmak ve düşünmek gerekir. Burada zaman ve şartlar özellikle de içinde bulunulan şartlar tek neden olur. Bir askerî harekete uzaktan bakılması ve bakanın kendisinin içinde bulunduğu şartlar ile onu düşünmesi, onu hiçbir zaman doğru sonuçlara ulaştırmaz. İnsanları, harekâtı düşünürken; harekâtı uygulayan komutanların, subayların içinde bulunduğu bölgeyi ve sahip olduğu araçları, karşısında bulunduğu baskıyı, karşısında uğradığı zorluğu o anda incelemek gerekir. Yoksa Yüce Meclis’te ve aradan bu kadar zaman geçtikten sonra rahatlıkla düşünüp yapılacak araştırmalar, orada düşünülmüş araştırmalarla uygun olmayabilir. Genel şekilde yapılmış olan bu hareketin uğursuz sonucu, sanıyorduk ve şu anda sanmak istiyoruz ki vicdanlı kişilerce bilinmiştir. İcra Heyeti, Genelkurmay  Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı hiçbir zamanda dememiştir ki: “hareket kusursuzdur. Mutlaka böyle olmak gerekirdi. Bundan dolayı ortada sorumlu yoktur.” Böyle dememiştir. Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Yüce Meclis’inizin Başkanı, genel işlerde yükümlü ve sorumlu olmak itibariyle, doğal olarak ilgilendi, soruşturmalar ve kovuşturma yaptı. Almış olduğu sonuç, sizin bir aydan beri, her gün birçok defalar talep ve ısrar ettiğiniz uygulamanın icra edilmesini isteseydi bunda bir an bile tereddüt etmezdi. Doğal olarak durumu anlamak, nedenlerini ve sorumlularını araştırmak için bir yöntem vardır, bir kural vardır. Biz bugün, Batı Cephesi’nin bütün harekâtından sorumlu olmak üzere oraya bir komutan atamıştık. Şimdiye kadar ortaya konulan genel düşüncelerde, Yüce Heyetiniz’in hepsi, bu komutana karşı emniyet ve güven gösterdi ve göstermektedir. Bunun aleyhinde, bu kişiye karşı güvensizliğe işaret edecek hiçbir araştırma işitilmemiştir. Bundan dolayı işte bu kişi diyor ki, ortaya çıkan haberleriniz, emirleriniz ve tebligatınız üzerine bu komutanların hareketlerini araştırdım ve takip ettim ve sonuç olarak deliller ve belgeleriyle arz ediyorum ki bunları suçlayacak neden yoktur. Bu, Yüce Heyetiniz’e bildirildiği halde yine ısrar edilmek isteniliyor. Şu halde Bekir Sami Beyi, Âşir Beyi vesaireyi araştırma ve soruşturmaya gerek yoktur Efendiler! Eğer Batı Cephesi Komutanı’na emniyet ve güveniniz varsa onun söylediği sözün göz önüne alınması gerekir. Bununla beraber yine iddianıza katılarak ben de devam etmek istiyorum. Fakat devam edebilmek için yüksek izinlerinizle Heyetiniz’den bir şey sormak istiyorum. Bekir Sami Beyi ne için suçlamalı? Ve bu iddiada ısrar eden kişinin sebep olarak gösterdiği şeyler nedir? Davacı olan, lütfen rica ederim, benden sorsun, ben cevap vereyim.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya)- Bursa’dan alınan bütün bilgi, Bursa’dan gelen milletvekilleri bizi temin etmişti. Düşman civara gelmeden, şehirden çıkmıştır.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Çok aldanıyorsunuz Beyefendi.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya)- Soran sizsiniz, cevap veriyorum. Rica ederim, eğer milletvekilliği makamını tanıyorsanız, kaba söylemeye hakkınız yoktur. Biraz önce de İsmail Suphi Beye bu şekilde davrandınız.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- İzin verin, cevap veriyorum. Bu kişinin söylediği genellikle yalandır ve yanlıştır.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya)- İzin verin, yalan değildir, yanlış değildir. Asla efendim…

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Ben söz aldım, konuşma hakkı benimdir.

Efendiler, Bekir Sami Bey Bursa’yı terketmemiştir ve ben kendi imzam altında Bursa işgal edilmeden önce emir verdim. Askerî harekât gereği Bursa’yı terketmek doğru hareket idi.

Nafiz Bey (Canik)- Şu halde siz de sorumlusunuz!

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Komutanlara Bursa’yı terkediniz dedim ve ben bu emri verdiğim zaman Yüce Heyetiniz’e sırası gelince açıklama yapmıştım. Askerî harekâtta söz konusu olması gereken şey, eldeki kuvvetlerin sonuna kadar herhangi bir yeri koruması değildir, harp harekâtında, bu, esas değildir. Bundan dolayı Bekir Sami Beyin Bursa’yı terketmiş olması gibi bir konu yoktur. Filân ve falan yeri korumak, askerî harekâtta esas değildir. İtiraz edilecek nokta, gerçekten Bursa’yı Bekir Sami Bey ne için daha önce terketmemiştir? Efendiler, araştırılacak şey budur.. Yoksa Bursa’yı terketmiş olması değildir.
Haşim Bey (Çorum)- Şu halde yine yüksek emriniz tutulmamıştır.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Gerçekten benim emrettiğim zamanda boşaltılmış olsaydı bugün ordumuza bir tümen daha eklenmiş olacaktı. Bundan dolayı sözlerimi tekrar ediyorum. Konuyu, düşünme ve görüşme tarzında bir hata vardır ve bu hata herkesin kalp ve vicdanına doğuyor. Böyle bir emir ve tebliğin uygulanmamış olmasının elbette nedenleri, sorumluları vardır. Bursa gibi başkentimiz olmuş, pek çok kutsal şeylerimizi toplayan bir yüce yerin kolaylıkla düşman eline geçmiş olmasından, evet bundan dolayı son derece üzüntülüsünüz ve bunun bütün dünyada etkileri olmuştur. Hamdullah Suphi Beyin ısrar ettiği gibi, elbette İstanbullular üzerinde de çok etkisi olmuştur. Fakat bu üzüntüler doğrudan doğruya duygusal birtakım üzüntülerdir. Benim arz etmek istediğim, Bakanlar Kurulu’nun göz önünde bulundurması gereken nokta, yüce heyetinizce daima takip edilecek nokta, böyle şunun bunun duygularından dolayı filân ve falanı eleştirmemektir. Hamdullah Suphi Bey, benim anladığım kadarıyla, bu konuda iki noktaya değiniyor. Birisi, şimdiye kadar harp harekâtı gereği gibi yönetilememiş veyahut şimdiye kadar, bugün olduğu gibi, askerî harekât ile ilgilenilmemiş, bugünkü gibi etkin bulunulamamış! Rica ederim, hangi günden söz ediyoruz? Efendiler! Hamdullah Suphi Beyden sormak istiyorum, hangi geçmişten ve hangi günden söz ediyorlar? Biz bu harekât ile uğraşırken Hamdullah Suphi Beyefendi İstanbul’da oturuyordu. Ne için buraya gelip de bugünkü gibi davranmak istemiyordu?
Hamdullah Suphi Bey (Antalya)- İstanbul’da görevim vardı.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- İstanbul’da görevi var, falan yerde görevi vardı. Bütün görevlerin üstünde bizim de bir vicdanî görevimiz vardı. O da, herkesin sudan birtakım görevler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur (Alkışlar). Bundan dolayı iki buçuk aydan beri bu milletin içine gelmiş insanlar, gerçeğin derinliklerine henüz girmek için zaman bile kazanamamış olan insanlar, geçmiş ve bugünün harekât, namus ve vicdanına sahip olamazlar, kolaylıkla eleştiri yetkisine sahip değildirler.

Hulûsi Bey (Karahisarı Sahip)- Belgeleri görerek sahip olabilirler Sayın Paşam.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Yüce şahsınızın göreceği belgeler vardır.

Hulûsi Bey (Karahisarı Sahip)- Görürüz Sayın Paşam, biz de askerîz (gürültüler).

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Hamdullah Suphi Beyefendi dediler ki, silâhsızlıktan (silâh eksikliğinden) söz edildi. Hayır silâhsızlıktan söz eden yoktur ve olmamıştır. Millî Savunma Bakanımız, hiçbir zaman silâhsızlıktan, silâh ihtiyacından, silâh bulamamaktan söz etmemiştir. Yüce heyetiniz, tersine, silâhımız olduğundan ve silâh bulunabileceğinden söz etmiştir. Bunun ardından buyurdular ki: Çok silâhımız vardır, bunları Yunanlılar alıyor. Yunan bölgesinde, Yunan işgali altında kalmış olan mâsum insanların elinden cellatlıkla silâh alınıyorsa, burada Millî Savunma Bakanı’nın ne kusurları vardır, buradaki Bakanlar Kurulu’nun ne kusuru vardır? Bunu, burada davayı doğrulamak için bahsetmekteki amacı anlayamadım. Sonra Efendiler, bazı arkadaşlarımız diğer komutanları da eleştiriyorlar. Fakat izinleriyle arz etmek isterim ki, eleştirilerde takip ettikleri yolda hata vardır. Örneğin, Şefik Bey hakkında düşünce bildirilirken kabahat ve kusur olmak üzere denildi ki: Birtakım kişiler demiş ki, buyurun komutan olun, falan sırtları tutalım, komutan da o sırtları tutmak istememiştir. Bir kez herhangi bir heyetin, herhangi bir komutana sırt gösterip tutturması doğru değildir. Esas itibariyle ben de onun yerinde olmuş olsaydım herhangi bir heyet, bu sırtı tut, demiş olsaydı ben de yapmazdım. Bu, doğru bir şey değildir. Bundan dolayı hiçbir şahsı hatalı kabul edemeyiz. Şefik Bey çekilmek gerektiği zaman filân yöne, İtalyan nüfuz bölgesi kabul edilecek bir yöne çekildi. Bu da bir askerî anlayış ve görüştür, askerî düzen ve stratejiye dair bir harekettir. Şuraya buraya çekilmiş olmasıyla bir komutanı hatalı kabul edemeyiz Efendiler. Sonra düşman kuvvetleri hakkında elde edilmiş istihbaratı doğru kabul etmemiş, düşman gelmez demiş, çekinmeyin, kuvveti yoktur, gelemez demiş. Belki bu komutan düşmanın gerçek kuvvetini biliyordu. Fakat yanında bulunanlara düşman çoktur, geliyor, şöyle yapacak demesi, belki, manevî kuvveti sarsardı ve bundan dolayı söylenmemesi gerekirdi. Yani bunu da bir insanı suçlamak için söylememeliyiz. Sonra, örneğin, bu konuda ve buna benzer konularda kişisel sözlerde o kadar ileri gidiliyor ki bu da doğru değildir. Kutsal olan Yüce Meclis’iniz üyesinden birinin, yine Yüce Meclis’te bu kadar kişisel konuşmaya girişmesi doğru bir şey değildir. Örneğin, deniliyor ki, izinsiz Antalya’ya gitmiştir, orada kendisine çiftlik çubuk elde etmekle uğraşmaktadır. Bunlar nasıl söylenebilir. Bir kez bu adam, bağlı olduğu komutandan resmen izin alarak gitmiştir ve kanuna uygun çeşitli özürlerinden dolayı izin almıştır, izinsiz gitmemiştir. Demek ki yanlış anlaşılabilir. Buradan buna hükmetmek doğru değildir. Nitekim doğru olmadığını arz ediyorum. Çünkü izinli olarak gitmiştir. Sonra diğer bir noktaya dikkatlerinizi çekerim. Savaşta bu kişi, orada bir tümen komutanı ismini taşıyordu. Özellikle üye olan arkadaşlarımızca bilinir ki orada etkili olan, hâkim olan başka kişiler, başka kuvvetler de vardır. Sonra, örneğin, birtakım heyetler kendisini konuşmaya davet etmiş. Kabul etmemiş. Onu bugün suçlamaya bir neden oluşturamaz. Pek haklı ve insaflı olarak bir şey buyurdular ki, o da komutana kaçınılmaz ihtiyaç duyduk, her birimiz bir tarafa koştuk. İstanbul’a gittik, Ankara’ya gittik, aman gelin bize komutanlık edin, dedik de gelmediler, buyurdular. Ne sebepten dolayı gelmediler? Ben biliyorum. Hangi nedenden dolayı gelmediler Efendiler?

Diğerleri oraya gelmekten çekindikleri bir sırada orada oturan bu adamlara teşekkür, küçük bir borcumuzdur. Diğerleri öyle bir hayata katılmak için aylık bu kadar maaş, bankaya bu kadar para yatırılmasını istemelerine rağmen bunlar, burada, bu çevrede her şeyi hor gören insanların yanında bulunuyorlardı. Sonra emir vermişler de, ben İstanbul’a bağlıyım, size baş eğemem demiş. Sanırım böyle bir şey geçmemiştir efendim. Bütün bu açıklamalarımla görülüyor ki; gerçekleşmemiş, gerçek olmamış yalan ve yanlış şeyler üzerine dayanılıyor. Bu gibi esaslara dayanarak bir insanın hayatına, geleceğine, haysiyetine saldırılmaz Efendiler. Denizli olayından söz edildi. Burada neden ve sorumlu olarak Şefik Beyi gösterdiler. Bunda da doğruluk yoktur efendim. Bu defaki seyahatimizde bu işle uğraştık, her halde Denizli’de uyarıyı gerektirecek hareket olmuştur. Ancak bu haddini bildirme uygulaması bizim ve hepinizin takdir etmeyeceği ve uygun bulmayacağı bir şekilde olmuştur. Bununla beraber Bakanlar Kurulu, bu konu ile yakından ilgilenmiştir ve bugün için mümkün olan, gerekli olan önlemleri almada da kusur etmemiştir. Efendiler, burada Şefik Bey neden olmadığı gibi, dahi değildir. Söz konusu olan kişiler hakkında bir cümle daha söylemek isterim. Filân, filân kişilerin bozulmaya neden olmadığı, yapılan soruşturmalar ve araştırmalar ile belli olmuştur. Sonuca, resmen ve usulen inanılarak ulaşılmıştır. Ancak söz konusu olan komutanlar hakkında araştırma ve teftişten önce birçok söz söylenmiş olduğu için, en çok Yüce Meclis’inizde kendilerine itham edildiği için bu adamlar sarsılmıştır. İşte böyle sarsılmış olan kimselerin komuta başında bulundurulması, düşmanlarımız için faydalı olacağı düşünülerek Bakanlar Kurulu sadece Yüce Meclis’inizin hareketinden ve uygulamasından dolayı bunlara işten el çektirmişler ve bununla yetinmenin mantıklı olacağı inancında bulunuyor. Çünkü bunları Divan-ı Harb’e vermek için elde hiçbir belge yoktur. Efendiler, Hamdullah Suphi Beyin “Ne için düşman gelmeden kaçtı?” sorusuna cevaben diyorum ki: Daha önce boşaltılması için ben emir vermiştim.

Hamdullah Suphi Bey (Antalya)- Bunu vaktiyle söylemeliydiniz. Sayın Paşam.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Bu bir neden ve mesele oluşturmaz. Bence hata onun bir an önce hareket etmemiş olmasındadır. Askerlik bakış açısından eleştirmeye değerdir. Halbuki siz, ne için orada durmadı, diye eleştiriyorsunuz. Demek ki dayandığınız neden aslında doğru değildir. Diğer arkadaşlarımız da söylediler ki: Birtakım subaylar eşyalarını geriye göndermişler. Gerçekten gönderilmiştir. Fakat geriye giden nedir efendim? Bilirsiniz ki orada vaktiyle Ondördüncü Kolordu Karargâhı vardı. Bu Ondördüncü Kolordu Karargâhı daha önce Eskişehir’e hareket emrini almış bulunuyordu. İşte bu karargâh sepetiyle, arabasıyla giderken bu olay olmuştur. Ha! Bekir Sami Bey subayların eşyalarını kaçırıyor. Giden ve kaçan, gönderilen, Bekir Sami Beyin eşyası değildir ve o hareketin sonucu göz önüne alınarak yapılmış bir taşıma değildir. Daha önce yapılan bir karargâh naklinden ibarettir. Sonra Efendiler, bilirsiniz ki, askerlikte birtakım kademeler vardır ve her kademenin kendisine ait özel yetkisi vardır, durumu vardır. Bekir Sami Bey, bir kolordu komutanıdır. Doğal olarak saygıdeğer üyelerce bir kolordu komutanının ne demek olduğu pek iyi anlaşılır. Kolordu Komutanı demek Efendiler, dünyanın her yerinde, her millette, en büyük komutan demektir. Kolordu komutanından sonra başka büyük komutan yoktur. Ancak çeşitli kolorduların harekâtını sevk ve yönetmesi için üzerine ordu ve grup komutanı geçer. Daima askerî teşkîlâtta en büyük komutan kolordu komutanıdır ve kolordu komutanının görevini yerine getirmesi demek, savaşların içinde ve subayların içinde bulunması demek değildir ve böyle bir hareket geçerli değildir. Kolordu Komutanı beraberindeki bölük komutanlarına emir verir ve onu yaptırır, görevini bu şekilde yapar. Bundan dolayı Bekir Sami Beyi azarlamadan ve eleştirmeden önce yapılacak gayet basit bir şey vardı ve ben bunu yapmışımdır. Bundan önceki seyahatimde kalktım, buradan doğru Bilecik’e gittim. Bekir Sami Beye, ordu komutanı, vali ve milletvekili arkadaşlarım karşısında gereken sorumu sordum. Ne emir verdiniz, verdiğiniz emri bana açıklayınız dedim. Bu kişi, bunların karşısında bana, gerçekte verilmesi gereken emri vermiş olduğunu söyledi. Ordu komutanı da bunu onayladı. Bundan dolayı askerlik açısından ben bunu nasıl eleştiririm? Suçlamak gerekince bir kez bu emrin yanlış olması ve zamanında verilmemiş olması söz konusu olabilir. Halbuki bizce böyle bir şey yoktur. Hareketin fiilîyatı ile ilgili eleştiriler yapmak gerekiyorsa bu emri almış olan bölük komutanlarını eleştirmek gerekir. Halbuki yine Bekir Sami Beyin aleyhinde söz söyleyen yüce şahsınız, bir bölük komutanının gayet cesur, gayet tedbirli, gayet değerli ve son dakikaya kadar, son askeriyle beraber hareket ettiğini söylüyorlar. Kimi eleştirmek istiyorsunuz? Harekâtın fiilî sonucundan tutuklanmak ve mahkûm edilmek gereken adam işte o adamdır. Bundan dolayı Efendiler çok söyleyebilir ve daha çok açıklayabilirim. Bütün kardeşlerimden eminim ki sözlerimde asılsız, ispatsız, delilsiz hiçbir şey yoktur. Söylersem samimî olarak söylerim ve inanırsınız. Bunun için çok rica ederim, bu evreyi kökünden kapatmak gerekir. Gerekenler hakkında, emin olunuz, arzunuz gibi uygulama yapılmıştır ve yapılacaktır. Bunu başka türlü çözümlemek için bugünkü şartlar uygun değildir Efendiler (şiddetli alkışlar). Ordu yapmak, orduyu düzenli olarak sevketmek ve yönetmek, orduyu mükemmel donatmak… Hamdullah Suphi Bey diyor ki, daha iyi donatabilir ve giydirebilirdik. Hayır Hamdullah Suphi Bey, daha iyi donatamazdık, donatamazsın ve donatamayacaksın. Bunu söylüyorum Efendiler. Fakat askerlerimizin biraz çıplak, yırtık elbise ile bulunması hiçbir vakit için bir kusur, eksiklik değildir ve size söylüyorum ki Efendiler, dünya büyük inkılâbını, dünyayı saran inkılâbı vücuda getirmiş olan Bolşevik orduları ki, Lehistan’da zaferden zafere gidiyor, onların da üstleri başları bizim askerlerimizden çok daha iyi değildir. Bana Fransızlar, elbisesiz askerlerin çete olduklarından söz ettikleri zaman, hayır onlar çete değildir, bizim fertlerimizdir dedim. Üzerinde üniforma yoktur dediler. Üzerindeki elbisesi üniforma dedim ve bunu Fransızlar anlamlı ve yeterli bir cevap gördüler. Bundan dolayı, elbisesiz olsun, köylü elbiseli olsun, yeter ki onları bölgesinde yerleştirelim ve kutsal amacımıza ulaşalım. Bundan dolayı hataları, güç ve yetki sahibi olduğumuz dakikadan itibaren takip ediyoruz. Her gün daha iyi takip edeceğiz. Elbette her gün geçtikçe ordumuz ve işimiz daha iyi düzene girecektir. Fakat birtakım özel ve gizli amaçlarını saklayarak, kalbinde, vicdanında tutarak, sebep diye böyle bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir.

Efendiler bu vicdanî değildir; bundan dolayı Yüce Heyetiniz’in sağlamlığı, inceliği ve güzelliği adına ve ordumuzun bundan sonra yapacağı son derece kutsal görevlerin sonuçları adına rica ederim bu konuyu kapatınız ve herkese gönül rahatlığı ile göreviyle uğraşmaya izin veriniz (Alkışlar).