Tevfik Paşa İle Haberleşmeleri Hakkında
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşanın, Londra’ya gönderilecek delege heyeti yoluyla, İstanbul’da bulunan Tevfik Paşa ile yapılan haberleşmelere ait bildirileri.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, genel oturumun toplanmadığı son üç gün içinde oluşan bazı işler ve konulara dair Yüce Heyetiniz’e bilgi arz edeceğim. Doğrudan doğruya vermek istediğim bilgiye geçmeden önce kısa bir giriş yapmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki zorlu kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve acı duymakta idi. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan zorbalar, ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist dünyasıdır.
Asırlarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, doğal olarak son derece güçsüz bir haldedir. Fakat efendiler, baskıların sonucunda büyük uyanışlar ortaya çıktı. İşte bizim milletimizde de o gerçek uyanış ortaya çıkmıştır ve biz böyle bir uyanış devresinin içinde bulunuyoruz. Gerçekten bir, bir buçuk yıl önce millet aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır. Emperyalist kuvvetler milletimizi hukuk, haysiyet ve bağımsızlıktan mahrum ve bunlardan anlamayan bir hayvan sürüsü kabul ettiği için; böyle bir sürünün elinde sonsuz doğal hazinelere sahip, değerli ve geniş bir memleketin bırakılmasını doğal olarak uygun göremezdi. Onların görüşüne göre bu memleketi parçalamak ve bu memleketteki insanları esaret altına almak gerekiyordu. Böyle bir emel, böyle bir amaç takip ediyorlardı ve Genel Harbin sonucuyla oluşan fırsattan yararlanarak, ateşkes ile milletin ve ordunun elinden silâhlarını da aldıktan sonra bunu uygulamaya girişmişlerdir. Bir taraftan içeride bulunan gafil veya hain kuvvetler, memleket ve milleti âdeta bu dış kuvvetler gibi, bu dış görüşler gibi kabul ediyorlardı. Bundan dolayı onların da çalışması, en hain düşmanların çalışması kadar kendisini göstermiştir. İşte bundan bir yıl önceki durumumuz böyle bir şekil, renk ve manzara gösteriyordu. Halbuki efendiler milletimiz hiçbir zaman düşmanlarımızın kabul ettiği gibi hukukuna ve bağımsızlığına yabancı değildir. Bilakis büyük bir aşk ile ve aşk bağı ve vicdan bağı ile istiklal ve haysiyetine bağlanmıştır ve yine milletimiz içindeki cahil ve gafillerin ve hainlerin düşünce ve ifade etmek istedikleri şekilde değildir. İşte bir yıldan beri gerçekleşmekte olan mücadelemiz, çabalarımız sonucunda millet, içeriye karşı, dışarıya karşı ve bütün kainata karşı, varlığının yüksek anlamını bütün belgeleriyle ispat etmiş bulunuyor. Bundan dolayı mücadeleye başladıktan sekiz, on ay, bir yıl sonra bugünkü durumumuz ortaya çıkmış bulunuyor. Bugünkü durumumuzu ifade etmek gerekirse, milletin doğal temsilcilerinden oluşan Meclis ve onun hükûmeti ayrım yapmadan bütün memlekete hâkimdir ve hâkimiyeti korumak kuvvet ve kudretine sahiptir. Askerî durumumuz doğuda ve batıda ve bütün düşmanla temasta bulunduğumuz yerlerde milletin yüksek hukukunu savunabilecek yeteneği fiilen ispat etmekte ve göstermektedir.
Genel siyasal durumumuzu görmek istersek, doğuda Ruslarla aramızda doğal bir dostluk vardır ve bu dostluğu maddî esaslara dayandırmakla uğraşıyoruz. Batıya bakışımızı yöneltirsek durumu bir iki aşamada ele alabiliriz. Batı dünyasının bundan bir yıl önce bize yöneltmiş oldukları düşüncelerini ve görüşlerini kısaca arz edeyim. Milletin savunmada direnmesi devam ettikçe Batı dünyası başka başka fikirlere maruz kaldılar, başka fikirlere sahip oldular. Öncelikle batı milletleri kendi hükûmetlerinden başka türlü düşünmeye başladılar. Her halde burada bir milletin varlığını tanımak görüşünü kabul ettiler. İkinci bir devrede bazı hükûmetlerin milletleriyle beraber olmaya başladığı görüldü. Örneğin, Fransızlar, İtalyanlar gerçekten son zamanlarda fikirlerini düzelttiler ve değiştirdiler. Hatta İngiliz milleti bile kendi hükûmet ileri gelenlerinin kandırmalarına aldanmakta olduklarını anlamaya başladılar. Yalnız diğerlerine oranla çok inatçı davranan Loit Corc (Kahrolsun sesleri) işte şimdi arz etmek istediğim olay ile de Loit Corc’un görüşünü değiştirme gereğine inanmış olduğunu delil ile anlayacağız.
Efendiler, 25 Ocak’ta Paris’te bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantıda aldıkları karar: 21 Şubat’ta Londra’da bir konferans düzenlenmek ve bu konferansta Şark meselesini görüşülmektir. Ve temel olarak Sevr Antlaşması’nı olayların zorladığı şekilde değiştirmeye karar vermiş bulunuyorlar. Biz bu olaylardan İstanbul aracılığıyla bilgi ediniyoruz. Bundan iki gece önce İstanbul’da Tevfik Paşa doğrudan doğruya benimle görüşmek istedi. Ben bu başvuruyu doğrudan doğruya kendi şahsıma yönelik gördüğüm için doğru bulmadım ve kendisine verdiğim cevapta; benim şahsımla bitecek bir şey yoktur ve olamaz. Eğer Tevfik Paşa Hazretleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başvurmak istiyorsa başvuruda bulunabilirler ve ümit ederim ki bu başvuruları iyi kabul görür demiştim. Aradan 24 saat geçtikten sonra ve kendilerine bu uyarımızın gelmesi de anlaşıldıktan sonra Tevfik Paşa tarafından tekrar “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mustafa Kemal Paşaya” başlığıyla bir telgraf geldi. Bunu aynen okuyacağım.
Türkiye Büyük Millet Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
25 Ocak 1921 tarihinde Paris’te toplanan Meclis tarafından kabul edilen kararlar gereği Şark meselesinin çözümünü konuşmak üzere 21 Şubat’ta Londra’da İtilâf Devletleri, Osmanlı ve Yunan Hükûmetleri delegelerinden oluşan bir konferansta toplanmaya davet edilecektir. Var olan antlaşmada, olaylar nedeniyle mecburi görülecek değişiklikler yapılacaktır. Yüce Hükûmete gönderilecek davet, Mustafa Kemal Paşanın veyahut Ankara’ca gerekli izne sahip delegelerin Osmanlı delege heyeti yanında bulunmaları şartına bağlıdır. İşbu kararlar Müttefik Devletlerin İstanbul temsilcileri tarafından duyuruldu. Tayin edeceğiniz delegelerle buradan seçeceğimiz kişilerin birleşerek gitmeleri üzerine karar ve cevabınızı bekliyorum. Zamanın darlığından bu gibi önemli bildiriler için hattın açık bulundurulmasını rica ederim. Makine başında hemen cevap vermek mümkün ise telgraf başında beklemekteyim efendim.
Tevfik
Mustafa Kemal Paşa (Devamla)- Efendim fazla açıklamalarla yüce Heyetiniz’i yormamak için cereyan etmiş olan haberleşmeyi aynen okuyacağım: Bu telgraf doğal olarak açık gelmiştir. Bundan dolayı biz de açık ve resmî olarak Tevfik Paşa’ya şu cevabı verdik:
İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretlerine:
Millî irâdeye dayanarak Türkiye’nin geleceğine el koyan tek kanunî ve bağımsız hâkim kuvvet, Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Türkiye’ye ait bütün meselelerin çözümüyle görevli ve her türlü dış ilişkilerde muhatap ancak; işte bu Meclis’in Hükûmet Heyetidir.
İstanbul’da herhangi bir heyetin meşru bir kanun ve hukuk koyma yetkisi yoktur. Bundan dolayı böyle bir heyetin kendine Hükûmet adı vermiş olması milletin hâkimiyet hukukuna açıkça aykırı olduğundan bu ad altında memleket ve milletin hayatına dair meselelerde dışarıya karşı kendini muhatap göstermesi uygun görülmez. Heyetiniz’e düşen vatanla ve vicdanla ilgili görev de gerçek durumu kabullenerek millet ve memleket adına kanunî muhatab olan Hükûmetin Ankara’da olduğunu kabul ve ilân etmektir. (Yaşa, sesleri). Millet ve memleketimiz adına kanunî yetkiye sahip Hükûmetin Ankara’da olduğu İtilâf Devletleri’nce takdir edildiği şüphesiz olduğu halde anılan devletlerin bu görüşlerini göstermekte gecikmeleri; İstanbul’da aracılık eden bir heyetin varlığını kendileri için yararlı olabileceğini sanmalarından ileri gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti barış ve iyi ilişkileri ciddîyet ve içtenlikle istediğini ve yalnız millî hukukun tanınmasını istemelerinden ibaret olan şartlarını bir daha ilân ve işte bu hukukun onaylanması hâlinde önerilecek barış görüşmelerini kabule hazır olduğunu bildirmiştir. İtilâf Devletleri Londra’da yapacakları konferansta Şark meselesini adalet ve hak çerçevesinde çözmeye karar vermişler ise davetlerini doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yapmalıdırlar. Gerçekleşecek davetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından memnuniyetle kabul edileceğini tekrar bildiririz
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
(Şiddetli alkışlar)
Efendiler! Yüce Meclis’iniz adına bu cevabı verdim ve bunu göndermelerini Hariciye Vekaletinden rica ettim. Sizler de uygun görürseniz doğrudan doğruya bütün İtilaf Devletlerinin Hariciye Nezaretlerine de göndereceğiz. (uygun sesleri). Bu resmî cevaptan sonra doğrudan doğruya Tevfik Paşa Hazretlerinin kendilerine tarafımdan bunu destekleyen özel bir telgraf daha çektim. Onu da okuyacağım.
İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretlerine:
(Özeldir)
Paşa Hazretleri, yüce şahsınız gibi bütün bir ömür bu millet ve memlekete aralıksız teşekküre değer hizmetlerde bulunmuş bir saygıdeğer insana bütün geçmiş hizmetlerinizi taçlandıracak ve tamamlayacak üstün ve tarihî bir fırsat doğduğuna inanıyoruz. Biz, tam birlik üzere hareket etmek istiyoruz. Davet edildiğimiz konferansa memleketi ayrı ayrı temsil edecek iki heyetin gitmesi ne kadar kötü bir durum olduğunu tam anlamıyla değerlendireceğinize eminiz. Milletin sadece hâkimiyet hukukunu koruma isteğiyle harcadığı emekler, akıttığı hesapsız kanlar, iç ve dış birçok zorluklara karşı gösterdiği direnç ve dayanıklılık, bugün karşısında bulunduğumuz yeni uygun durumu ortaya çıkardı. Bir taraftan da dünya olayları bu direnme ve dayanmanın ana amacı olan tam istiklâlimizi kabullenecek şekilde gelişmeye devam ediyor. Bizi esir ve yok olmaya mahkûm etmek isteyen hükûmetler karşısında millî hukukumuzu savunurken; Büyük Millet Meclisi’nce daima saygı duyulan saltanat ve hilâfet merkezinden başlayarak maddî ve manevî bütün memleket kuvvetlerinin beraberce hareket etmesi gereklidir. Bunun için Zat-ı Şahanenin, millî irâdenin memlekette sağlandığı tek yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanıdığını resmen ilân etmesi artık elzemdir. (Şiddetli alkışlar) Bu şekilde İstanbul’un, memlekete üst üste zararlar verdiği talihsiz deneyimler ile sabit olan ve ancak yabancılar lehine olan bu kötü duruma bir son vermek gerekir. İtilâf Devletleri temsilcilerinin duyuruları gösteriyor ki, İstanbul’dan hareket edecek olan bir delegeler heyetinin Londra Konferansı’na katılabilmesi ancak onun Ankara Hükûmeti tarafından tam yetkiyle yanına katılmış temsilcileri bulundurması şartıyla mümkündür. Bu şekilde İtilâf Devletleri, Türkiye adına barış konuşmalarına girecek delegelerin; ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından gönderilebileceğini yeterli bir açıklıkla kabul etmiş bulunuyorlar. Fiilen ve hukuken memlekette tek kanunî hükûmet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin koyduğu ve ilân ettiği esasları kabul ve bu esasların düşmanlarımız tarafından onayını kolaylaştırmak için bize katılmak suretiyle durumumuzu belirtmenizi tarih ve millet karşısında yüklenmiş olduğumuz görev ve yetkiyle öneririz. Bu şekilde mücadelemizi bir mutlu sona eriştirmek konusu hızlandırılmış olur. Birlikte hareket ve millî emelleri büyük bir kuvvetle savunmak fikriyle ortaya çıkan bu içten önerilerimiz kabul edilmediği ve uygulanmadığı takdirde saltanat ve hilâfet makamında oturan Zat-ı şahanenin durumunun sarsılması tehlikesinden tamamiyle korkulur (çok doğru sesleri), ve biz millî irâdenin vermiş olduğu fiilî ve hukukî bütün yetkilere sahip bir hükûmet sıfatıyla şimdiden kayıt ve işaret ederiz ki; bundan doğacak bütün sorumluluk tahmin edilemeyen sonuçlarıyla doğrudan doğruya Zat-ı şahaneye aittir (Alkışlar). Yüce şahsınızın bu durum karşısında vicdanî ve tarihi görevinizi tamamiyle yapmanızı ve sonuçları tarafımıza kesin ve açık olarak bildirmenizi bekliyoruz. Bu nedenle özel saygılarımızın kabulünü rica ederiz efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Bundan sonra efendim her ikisini özetleyen ve yapılması gereken şeyleri basit bir şekilde ifade eden şu telgrafı çektik (Oradan cevap alınmadı mı? Sesleri). İzin verin efendim.
İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretlerine
Resmî ve özel telgrafnamelerimizdeki düşüncelerimizi ve önerilerimizi aşağıdaki gibi kısaca tekrar ve gereklerinin hızla yapılmasıyla sonucunun bildirilmesini rica ederiz.
1- Zat-ı şahaneniz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanıdığını kısa bir hatt-ı hümayun ile ilân buyuracaklardır. Bu hatt-ı hümayun, hilâfet ve saltanat makamının korunmasını ilke olarak kabul etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni şekil, mahiyet ve yetkileriyle kabul buyurduklarını içerecektir. Diğer ayrıntıların eklenmesi şimdilik karışıklık sebebi olabilir.
2- Birinci madde hükmü yerine getirildiği takdirde daha özel iç durumumuzun düzenlenmesi aşağıdaki gibi olabilir:
Zat-ı şahaneniz eskisi gibi İstanbul’da otururlar. Yetki ve sorumluluk sahibi olup her türlü tecavüzden korunmuş ve her türlü istiklâl şartlarını toplamış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti şimdilik Ankara’da bulunur. Doğal olarak İstanbul’da artık kabine adı altında bir heyet kalmaz. Ancak İstanbul’un özel durumu dolayısıyla Padişah huzurunda Büyük Millet Meclisi’nden görev ve yetkiye sahip bir heyet bulundurulur.
3- İstanbul şehir ve bölgesi yönetim işlerinin düzenlenmesi şekli ondan sonra düşünülür ve uygulanır.
4- Anılan şartların kabul ve uygulamasıyla beraber Büyük Millet Meclisi’nce onaylanmış bütçemizde esasen var olan hilâfet ve saltanat hanedanı ödeneği ile beraber bütün gerekli memurlar ve diğer ücretlilerin ödeneklerini vermek için paralar Hükûmetçe sağlanacak ve ödenecektir. Mâlî gücümüz bu konuya kefil olmuştur (Alkışlar).
28 Ocak 1921
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Efendim, bu haberleşmeler dün gece yapılmıştır. Ancak biz bunları verebildik ve Tevfik Paşa’dan şu cevap geldi:
Telgrafnameleri aldım. Yarın heyeti toplayarak saat altıda bilgi veririm efendim. (Ne heyeti sesleri)
Nusrat Efendi (Erzurum)- “Bir soru sorabilir miyiz? Son olay Ruslarla görüşmeleri bozma anlamında kabul olunamaz mı?”
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, Efendi Hazretlerinin sorusu gerçekten akla gelir. Birçok akıllara gelebilir, onun için ufak bir açıklamada bulunayım. Biz, her zaman söyledik ve bu nedenle de tekrar ederiz ki, Türkiye Devleti ve Türkiye’de yaşayan halk kayıtsız şartsız bağımsızdır ve kayıtsız şartsız istiklâlini korumak için mücadele eder. (Alkışlar)
Bağımsız bir devlet, bütün dünyanın milletleriyle, hükûmetleriyle barış yapar. Barış hâlinde bulunduğu devletlerden ortak çıkarları olanlarla da ittifak yapabilir. Bundan dolayı Rusya ile var olan ve her gün artan dostluk ilişkilerimiz, Batı dünyası ile sonsuz savaş hâlinde bulunmamazı gerektiremez. Bunu biz böyle ifade ettiğimiz gibi; Rusya Sovyet Cumhuriyeti’nin Hariciye Komiseri olan Çiçerin’in de, sanıyorum, Yüce Meclis’in huzurunda okunmuş bir cevapnamesinde bu konular son derece içten bir dille ifade edilmiştir. Bundan dolayı böyle bir soru karşısında şaşırmaya gerek yoktur. Nitekim Ruslar bile şimdi, bugün Londra’da İngilizlerle müzakere etmektedir. Onların da delegeler heyeti oradadır. Onun için batı dünyası bizim öteden beri haklı olarak iddia etmekte olduğumuz ve hiç şüphesiz bu iddiamızın hiçbir noktasından hiçbir neden ve şekilde vazgeçmeyeceğiz, hukukumuzu kabul edeceklerini söylediklerinde seve seve onlarla ilişkilere gireriz, görüşmelere girişiriz ve barış ortamını tekrar kurarız. Milletimizin ve bütün dünyanın barış ve emniyete ihtiyacı vardır, bu dünyanın ihtiyacını tatmine Türkiye Devleti aracı olursa kendisi için ayrıca ve büyük bir mutluluk olacaktır.
Şimdi Efendiler, yaptığım açıklamalarla beraber okuduğum telgrafnameler içeriğinden özetlenen noktaları tekrar etmek isterim ve bu tekrar edeceğim noktalar bizce Yüce Meclisiniz’in görüşünün sonucu olmak üzere kabul edilmektedir: Bir kez bütün dünya ile barış yapmak isteriz. Fakat barış yapabilmek için şartlarımız belirlidir. Onları tekrar ederiz.
İkincisi: Millet ve memleket adı ve hesabına tek karar yeri burasıdır, yani Yüce Meclisiniz’dir. Bu kanunî hakkı, bu millî hakkı bu doğal hakkı hiçbir neden ve bahane ile ve hiçbir düşünce ile, hiçbir şahsa ve hiçbir heyete terkedemeyiz (Alkışlar). Bu esaslar dairesinde birden iki konunun çözümü ile uğraşıyoruz. Birisi, İtilâf Devletleriyle barış konusu. İkincisi, bir iç meseleyi halletmekle uğraşıyoruz. İç meselenin halledilmesi şeklinde şimdilik Yüce Meclisiniz toplantı hâlinde olduğundan Yüce Meclisiniz’ce kabule değer olduğuna inanmış olduğum bakış açılarınız okuduğum telgraflarda yer almıştır. Bu çözüm yolunun bugünün ihtiyacını, faydalarını ve çıkarlarını sağlayabileceği inancındayım. Bununla beraber Yüce Heyetiniz, her iki görüşe ait esaslar ve ayrıntılara dair düşüncelerini açıklamak arzu buyururlarsa elbette onları da dinleriz ve Heyet-i Vekile’ye o daire içerisinde hareket etmesini bildiririz efendim.
Bu konuşmadan sonra söz alan bazı konuşmacılar, özellikle “Padişah, Ankara hükûmetinin bu önerisinini kabul etmez veya susmayı tercih ederse tutumunuz ne olacaktır?” sorusu üzerinde durmuşlar, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa tekrar kürsüye gelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, bu sorulan soruların cevapları esasen verilmiş gibidir. Yalnız ben de aynı cevaplara birkaç kelime ekleyerek bu konuya bugün için son vermeyi rica edeceğim. Efendiler, Yüce Padişahı –sanıyorum ki- içinizde benim kadar tanıyan azdır. Ben kendileriyle daha saltanata oturmadan önce seyahat ettim, yol arkadaşlığında bulundum. Bundan dolayı, ahlâkına, âdetlerine, düşüncelerine diyebilirim ki, yakından vâkıfım. Şimdi bu bilgime bazı konuları eklemek istiyorum. Bilirsiniz, İngilizler, esâretleri altında bulundurdukları İslâm âlemine karşı daima baskılarını kolayca koruyabilmek için değerli bir âlete, bir araca muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçlarını devir devir göstermişlerdir. İngilizler için bu değerli araç Hâlifelik makamına oturtacakları kişidir. Hepinizce bilinir ki, İngilizler bir aralık Mısır’da böyle bir durum oluşturulmasına girişmişler ve bunun için birçok araçlarla hazırlıklarda bulunmuşlardır. İngilizler, Hicaz‘da isyan ettirdikleri Emîr ile yine böyle bir durum oluşturulmasını istemişlerdir. Yine İngilizler, belki bugün Afganistan’da böyle bir oyuncak icadına çalışmışlardır. İşte bu girişim içinde bulunan ateşkesin ardından o aradıkları araç -ki kendi anlatışlarınca kendilerinden işittim- (Ün şoz presiyöz), pek değerli cevherdir. Mutlaka bu avuç içinde bulundurmak gerektiği inancındadırlar. Gerçekten avuçları içinde buldular. Bu İngiliz avucunun içine giren şey Yüce Padişahtır. Yani Yüce Padişahın iki nedenle bu tuzağa düşmüş olduğu düşüncesindeyim. Birincisi, ciddî olarak memleketi bilmediğinden, milletini tanımadığından, milletinin anlayış ve yeteneğine dair atalarımızın örneklerini, belki hepimizden daha iyi tarih yapraklarında okumuş olduğu halde, kesin bir bakış gücüyle vâkıf olmamasından dolayı bu milletin kendi hayatını kendi kaynakları ve araçları ile savunabileceğine inanmış değildi. Bundan dolayı kendisi için memleket ve milleti, âdeta çürük, sessizliğe mahkûm bir dayanak makamında buluyordu. Kendisince kaçınılması imkânsız olduğu zannedilen bu duruma dayanak noktası arama gayretine kapıldı. İşte bu ruh ve fikir durumu içinde bulunan Padişaha İngilizler hemen son derece geniş bir korunma kucağı açtılar ve öyle bir kucak ki, zırhlılarla ve zırhlıların toplarıyla donatılmış… Gerçekten kendisiyle görüşmemde penceresinden İngiliz zırhlılarının saraya yönelmiş olan toplarını göstermiştir. İşte bu şekilde bir kucak içinde bulundu ve bulunuyordu. Fakat Efendiler, Yüce Şahıslarını kuruntulara düşüren şey, kuruntulara düşmekten dolayı kendi vatanında, kendi milletinin bağrında sığınak arayacağı yerde maalesef böyle dışarıda dayanak aramaya yönelten nedenler tamamen sona ermiştir inancındayım. Birincisi, millet gücünü ve kuvvetini maddeten gösterdi, yine milletin içinde düşman fikrine hizmetçi olarak ve dolayısıyla Yüce Şahısları için bir dayanma yeri hazırlayabileceğini sandıkları fikirler bile görüşlerini değiştirmişler veyahut görüşleri değiştirilmiştir. Artık bundan sonra memleket içinde bugün oluşan içten ve kutsal amaçları düşünenlerden başka bir amaç ile bir durumun ortaya çıkartılmasına ben maddeten imkân görmüyorum. İkincisi ki, kendisinin dayanak noktası olabilirdi. Dış kuvvetler, bugün tamamen gerçekleşmek üzeredir ki, dış kuvvetler İngilizler bile Padişahlarını yalnız bırakmışlardır. Çünkü efendiler, İngilizler ve herhangi bir millet, herhangi bir hükûmet, ancak kuvvet karşısında konum alır, güçten ve kuvvetten mahrum olduğu maddeten belli olmuş olan bir şahsın kendi deyimlerince (Petro)luğu kalmamıştır. Artık kendilerince hiçbir değeri olmayan Padişahlarını bırakmışlardır. İşte böyle bir durum karşısında millet, yüksek bir vicdan duygusuyla yine Hilâfet ve Saltanat makamında oturduğu için bugün kendisine son ve kesin önerisinini yapıyor. Pek çok ümit ederim ki, Yüce Şahısları bu öneriyi seve seve kabul buyururlar. Çünkü akıllı iş olan, mantık gereği olan, olayların gereği olan budur.
Sorulan soruya cevap vermek istiyorum: Eğer Padişah bu önerilerimize uygun bir cevap vermezse ne yapacağız? Efendiler, bu meselenin halli ve sonu doğal olarak son derece basittir. Fakat konunun basitliği bir şeyle şartlıdır ki, o da milletin tam bir birlik hâlinde amacına sadık olarak yetkisini kullanması ve kullanabileceğini ispat etmiş olmasıdır. Bu durum bir kez var olduktan sonra söz konusu olan şey, basit olarak hallolunabilir. Bu meselenin Türkiye halkı tarafından, Türkiye Devleti tarafından kolaylıkla hallolunabilmesi için ikinci bir neden de vardır. Bu, çok kuvvetli bir nedendir. Bilirsiniz ki, İslâm dünyası son derece içten ve vicdanî bağlarla Hilâfet ve Saltanat makamına bağlıdırlar. Bu İslâmiyetin genel bağlılığı sarsılmazdır. Fakat bu bağlılık kesin olarak Hilâfet ve Saltanat makamına oturan kişiden bir şey ister. O da bugüne kadar İstanbul’daki şahsın göstermemiş olduğu çalışma ve hareketlerdir. Halbuki görülmüştür ki o Saltanat ve Hilâfet makamına bağlı olan bütün İslâm dünyası, yine o Hâlifelik ve Saltanat makamının dokunulmazlığının sağlanması için buna gücü olan ve bunu üstlenen Türkiye Devleti’nin fikriyle aynı fikirdedir. Bundan dolayı bu konunun hal ve ayrılmasında Yüce Meclisiniz’ce verilecek olan kararın İslâm dünyası üzerinde bile istenildiği gibi iyi etki yapacağına pek çok deliller vardır. Kısaca bu konu, milletin istediği dakikada halledebileceği bir konudur. Hallinde zorluk olmayabilir. Fakat bugünden söz konusu edilmesine bence gerek yoktur. (Çok doğru sesleri)
Sonra Hüsrev Beyefendi bir şey buyurdular. Bu yazılan telgrafların anlamı ve bu girişim, İtilâf Devletleri Hariciye nazırlarına bildirildiği gibi Rusya’ya da bildirilmesi uygun olur, buyurdular, elbette efendim, daha önce Hariciye Vekaletimiz tarafından bildirilmiştir, bu siyasetin gereğidir. Bu yapılmıştır efendim.
Hüsrev Bey (Trabzon)- Efendim, bundan amacım, İngiltere birçok önlemlerle daima Doğu’dan bizi ayırmaya çalışıyor, bu şüphesizdir. İstanbul’dan gelenler, Ahmet İzzet Paşa gibi vesaire vesaire vesilelerle… Bundan dolayı bizce en içten olması gereken şu öneriyi bile bir hile ve bir aldatma olarak kabul etmek zorundayız. Değildir inşallah… Evet Loit Corc’un ikinci bir oyunu olabilir… Onun için uyanık davranmak gerekir. Şüphesiz ki, Hükûmetin bunları anlayacağını biliyorum. Fakat önemli olduğundan bir kere hatırlatayım dedim.
Mustafa Kemal Paşa (Devamla)- Efendim, bu çok akla gelmiştir. İngilizlerin her hareketinin bir oyun olduğuna inanırsak hata etmiş olmayız. Fakat Heyet-i Vekile’nin girişimleri ile her yönü dikkate almakta olduğunu ve önlemleri ona göre aldığını gördüm, elbette Yüce Heyetiniz isterlerse bu girişimlerin şekli hakkında Heyet-i Vekileden bilgili olabilirler. Başka bir bildirim yoktur efendim (Yeterli sesleri)